8.1.14

Bir Tarih Şeysi

Bir dönem Ankara'nın kuzeyinde bir şantiyede boş beleşlik şefi olarak çalışmışlığım vardır. Litvanyalılarla tanışmam o dönemlere rastlar.
Ahmet Abi, Tokatlı sarı bir çiyandı. Ufak tefek bir adamdı. Bir gün şantiye olarak paraya sıkıştık. E para da bitince insanların nedense birbirlerine ibnelik yapacağı tutuyor. Bu meseleyi kafasına inanılmaz takmış olan Ahmet Abi'nin karısı memlekette hasta yatıyordu. O, ben, şantiye şefi parasızlıktan kafayı sıyırmak üzereydik. Bir türlü hakedişler gelmiyor. Öğlenleri ben şehre inip tavuk ekmek yaptırıyorum. Halbuki bir dönem üç el arabasını yan yana dizer arşidük boyu mangal yapardık. Böyle bir ortamda Ahmet abi içlendi.
“Ben bu litvanyalıların amına koyiim” diye of çekti. Ortamda bulunmakta olan ben ve şantiye şefi birbirimize baktık. Tamam, dedik, Ahmet abi sonunda kafayı sıyırdı. Nerede olduğundan tam olarak emin olmadığı, ihtimalle varlığı bile şüpheli bir ülkenin amına koyuyor.
Ben “Abi durup dururken elin Litvanyalısının niye amına koyuyorsun? Derdin nedir Litvanyalılarla?” diye sormuşken şantiye şefi olan arkadaşım, ki kendisine Gospel Emre derler, olayı benden önce çakmıştı.
“Lidyalılar olmasın o Ahmet abi?”
“Orospu evlatları”
Kısacası anlatmak istediğin karşısındakinin anladığı kadardır, yanlış bile anlatsan.
Bu sebeple burada anlatılanlar, anlatılacak olanlar, yanlış veya doğru, her türlü anlayışa açıktır.
Dinimi, tarikatimi sorarsanız Edebiyat dininin Salingeri tarikatinindenim. Korkutmak gibi olmasın. Cemaatimizdeki suikastçileri saymama gerek yok her halde. Ben suikastçi değilim. Sabotajcıyım. Özsabotajcı. Kendi kendine sabotaj. Evde yap sabotaj.
Haikuları çok severiz.
Şantiyede bir tane gençten çocuk vardı. Söylediklerini hiçbir zaman anlamıyordum. Onunla evrensel işaretleri kullanarak anlaşmaya karar verdim. Zamanla o da buna alıştı. Çadırda çay demlemişler. Beni de çağırıyordu örneğin. Bir avucunu açıp öteki elini üstünde döndürüyordu. Buraya kadar herşey tamam ama ne olduysa telefonunu üst üste beş kere düşürdükten sonra oldu. Hatta bir kere ikinci katta aşağıdaki kum yığınına bile düşürdü. Bir kez daha düşürünce ben buna “Arif Erdem'den bile daha çok düşüyo lan” telefonun dedim. Ben kendi esprime katıla katıla gülerken o hiçbir şey anlamıyordu. Arif Erdemi tanısa gülerdi. Nokia'ları da sapasağlam yapıyolar bu amına koydumun Litvanyalıları. (Finlandiyalı da olabilirler. Emin değilim)
Bir gün bir arkadaşı dedi ki, “Ben bu adam laf anlatmaktan vazgeçtim. Anlaşamıyoruz. Ya bu çocuk söylediğim hiç bişeyden anlamıyo şefim. Türkçesi kötü. Kürtçesi daha kötü, inanır mısın?”
Kısacası, bazen derdinizi anlatmaya kelimeler, hareketler, resimler, gözler, kaşlar yetmez.
Bu, daha çok, aşıksanız olur. Eğer aşık olmuşsanız bilirsiniz bu hissi. Anlatamıyorum lan işte.
Akşam olunca, şantiyeden Ankara'ya dönünce, Atakule'nin ışıkları yandığı vakitlere doğru bana bir kız yıldaşlık ederdi. Oturur beraber yılardık.
Ben aslında romantik adamımdır. Bakmayın küfürlü yazdığıma. Ortamın gereği o. Küfür burjuvazinin ağzında bir lağımdır. Emekçinin ağzında bir çiçektir. O kadar romantiğimdir ki, mesela bir neslin tamamen Sting yüzünden doğduğuna inanırım.
Hem salinger'ciyiz, hem romantiğiz dedik. Merhaba ve bu nedenle yazdıklarımı fazla okumayın.
Efendim, nacizane bir haiku ile kapatmak istiyorum:
Sen gülme Sen gülünce Kalbimin amına koyuluyor...