8.1.14

Başımdan Geçen Bir Trajedi

- Abi, yarın sabah dükkanı sen açabilir misin? Sabahtan halletmem gereken işler var da... - İyi tamam.
Kevork, Rum kökenli bir aileden geliyordu. 6-7 Eylül olaylarını yaşamış ama vatanını terketmemişti. Gençliğinde, İngiliz Büyükelçisinin kızına gönlünü kaptırmış, evlenmiş ve bu evlilikten bir kızı olmuştu. Sonradan bu evlilik istediği gibi gitmedi. Büyükelçinin görev süresi dolunca tası tarağı toplayıp göçtüler. Bir daha kızını hiç göremedi Kevork. Bu olaylardan sonra akli dengesi yavaş yavaş bozulmaya başladı ve mal varlığının tamamına yakınını Rum vakıflarına dağıttı. Zaten bir kuzeninden başka kimsesi yoktu. Bir evi ve bisikleti vardı sadece.
Yanımda çalışan personele sabah izin verdiğim için dükkanı ben açtım sıcak bir günde. Sokakta dikkatimi çeken ilk şey, karşı kaldırımda bir ağacın gölgesinde duran bir polis memuru ve karalar giyinmiş bir yaşlı kadındı. Dükkanın önüne masa ve 2 adet sandalye çıkardıktan sonra kadına " Lütfen böyle oturun " diye seslendim. Kadının ağladığını ancak yaklaştığında farkedebilmiştim. Hemen bir bardak su getirip , kadına ikram ettim. Polise de sordum ama oruçlu olduğunu söyledi.
Kısa bir tanışma konuşmasından sonra yan binamızın en üst katında oturan Kevork'un kuzeni olduğunu ve bu sabaha karşı öldüğünü öğrendim. Hayat işte.
Yaklaşık yarım saat sonra cesedi incelemek üzere Savcı geldi. Savcı incelemeyi yaparken iki personelin olduğu Adli Tıp aracı ve vakayı yürütecek olan Asayiş polis ekibi geldi. Yukarıda işlemler sürüyordu ben ise polis ekibin amiri Komiser ile Gezi Direnişini konuşuyorduk. Bir süre sonra Savcı işini bitirip gitti. Cenazeyi, Adli Tıp Aracına yükleyip otopsisi yapılmak üzere Adli Tıp Merkezine götürmek kalmıştı sadece. Bu esnada Komiser, benden de yardım istedi. Komşuluk vazifesini gerçekleştirmek üzere mavi steril muayene eldivenlerini giyip, 1 Komiser, 2 polis memuru, 2 Adli Tıp görevlisi, 1 Yunan Konsolosluğu çalışanı ile beraber yukarı çıktık.
Akıl sağlığı kısmen bozuk, yalnız yaşayan ortalama bir kişi için Kevork'un evi, çöp evden halliceydi. Sevindirici olan ceset yeni bulunduğu için çürümeye başlamamıştı. Görevimiz Kevork'u ceset torbasına koyup aşağıya indirmekti. Polis memuru, Komiser'e dönüp " Gomserim, kusucam galiba orucum bozulcak" deyip aşağıya indi. Zaten en başta Merhum Kevork'u gören Adli Tıp görevlisi çoktan arazi olmuştu.
Adli Tıp görevlisinin arazi olduğumu farkeden Komiser, diğer Adli Tıp görevlisiyle aralarında şöyle bir sohbet geçti - Nerede lan senin eleman?! - Komiserim bulsam sikecem belasını zaten
Bu konuşmadan sonra Komiser de olay yerini terketti. Cesedi taşımak üzere ceset torbasına koyduktan sonra 1 Adli Tıp Görevlisi, 1 Polis Memuru, 1 Konsolosluk görevlisi ile ben kalmıştık.
Asıl iş şimdi başlıyordu. Cihangir'in; o dar, o eski, o küf kokulu apartman merdivenlerinden dağ gibi bir adamı indirmek oldukça güçtü. Ben ve Adli Tıp görevlisi, cesedin baş tarafını tutarken cesedin ayak kısmını da Polis Memuru ile Konsolosluk Görevlisi tutuyordu.
Zar zor bir kat aşağıya indik ama daha iki kat vardı. İndiğimiz birinci katın ardından korkulan oldu ve ceset torbasının tutamaç yerleri koptu. Kopmasıyla birlikte dengemiz bozuldu ve Merhum'un kafasını, apartman merdivenlerine vura vura yarım kat aşağı indirdik. Bu dengesiz durum devam ederken ceset torbası yırtıldı ve kalan merdivenleri Kevork'un göbeğine ve göbeğinin bir karış aşağısında bulunan pipisine baka baka indirdik.
Bu duruma oldukça sinirlenen Konsolosluk Görevlisi, Adli Tıp Personeline yarım yamalak Türkçesiyle " Ayiiiipp Ayiiiilpp !!" Diye bağırdı. Bu bağırmanın altında kalmayan Adli Tıp Görevlisi " Ne ayıbı amuğa goyum! Dönmüyo adam görmüyon mu?" diye bağırdı. Benim de içimden " Ulan heralde dönmeyecek, ölü adamı ikna mı edeceğiz aşağıya kendi insin diye?" şeklinde bir düşünce geçti.
Bundan sonra yapılacak tek şey kalmıştı. Aşağıdan yeni bir ceset torbası getirilecek ve mevcut ceset torbasıyla birlikte içine konulacaktı. Bu işlemi gerçekleştirdik ve rahmetliyi, araca yerleştirdik. Başta Madam Eleni ve Konsolosluk görevlisi teşekkür etti. Komiser, " Gezi'den içeri alırsak beni bul " dedi. Adli Tıp Personelleri siklemedi bile.
Güzelce elimi ve yüzümü yıkadım. Akabinde bir kutu ıslak mendil bitirdim. Karnım ölesiye açtı ama yemek yiyesim yoktu.
Kaldırımda sigara içerken bir kadın geldi ve " Rahmetli Kevork'un kapısı açık kalmış, rica etsek kapatır mısınız? Ben çok korkuyorum" dedi. Sert bir şekilde yüzüne baktım ve " Olur " dedim. Kapıda parmak izim kalmasın diye eldiven taktım. Çünkü 1. kapıda parmak izim kalacaktı. 2. Zaten adamın kafasını, merdivene vura vura yamyassı ettik. 3. Ertesi gün gazetelerde manşet: " Ramazan gününde bir Rum öldürüldü." 4. En kötüsü adım " Faşist Katil'e çıkacaktı "
Sonraki bir kaç günüm, cenazenin nereden kalkacağını soran Rum Cemaatinden olan kişilere söylemekle geçti....
Geçenlerde bizim Personel mesaj atmış " Abi, karşı binada birisi ölmüş, 3. gün sonunda farketmişler. Mahallede gözler seni aradı" diye.
Cevap verdim " Ceset köpeği miyim ben amına koyim?"